9 Ekim 2010 Cumartesi
Işık
Benimde hayatıma hafiften sızan ışık tüm hayatımı doldurdu. Tek isteğim de bu ışığı hiç kaybetmemek. İstanbul'un en soğuk olduğu aylardan birinde, zaten uzun zamandır ayrılmaz bir parçam olan bu ışığı, hayatımın içinden bir daha kopmamacasına kabul edeceğim hayat arkadaşım, eşim, yoldaşım, daimi sevgi odağım, mutluluk pınarım olarak :P
İyi ki varsın balım...
3 Mayıs 2010 Pazartesi
????
Bir paragrafta sordum kendime neden bu dünya eğer sonsuz hayatımıza adım atmamızı sağlayan bir geçiş noktası ise herkes eşit haklara sahip değil? Neden olduğundan daha önemli bir hale getiriliyor? Neden insanlar açlıktan ölüme terk ediliyor? Neden insanlar işsiz kalıyor? Ya da aslında işe niye ihtiyacımız var? Eğer eninde sonunda bu dünyayı terk edeceksek neden insanlar sadece tüketebileceği kadarını değilde sonsuza kadar yaşayacakmış ve herşey kendisinin olmalıymış gibi yaşayıp tüketiyor?
Sonra shift+del komutu ile karşılaştı yazdıklarım. Sadece aklımda şu soru kaldı. Ya aradığımız yegane anlam, var oluş nedenimiz, tüm bu olanlar aslında hiç bir insan tarafından anlaşılabilecek olgular değilse? Sadece tek görevimiz doğmak, nefes almak ve son nefesimize kadar burada önümüze çıkanları yaşamaksa? Çok zenginde olabiliriz, çok fakirde, çok vicdanlıda, çok vicdansızda, bebek gibi temiz bir ruhta, şeytanın vücuda bürünmüş halide. Hepsi elimizde mi? Değil diye düşünüyorum ama mutlaka bir parçada bizim söz söyleme hakkımız var.
Çok geç oldu Scotty, bir daha ki ne kaldığımız yerden devam edelim...
16 Nisan 2010 Cuma
Red Sparowes
Grubun yaptığı müzik gerçekten çok güzel. Bir başka dikkat çekici yanı albümlerindeki şarkı isimleri. Aşağıda vereceğim örnektende anlaşılabileceği gibi grubun demo albümünden sonra çıkardığı şarkıların isimlerini ard arda okuduğunuzda bir romandan paragraflarmış gibi gözüküyor... Rahatlamak istediğinizde, sürükleyici bir roman okuduğunuzda, spor yaptığınızda :) dinleyebilirsiniz, tavsiye ederim.
At The Soundless Dawn
1. Alone and Unaware, the Landscape was transformed in Front of Our Eyes
2. Buildings Began to Stretch Wide Across the Sky, and the Air Filled with a Reddish Glow
3. The Soundless Dawn Came Alive as Cities Began to Mark the Horizon
4. Mechanical Sounds Cascaded Though the City Walls and Everyone Reveled in Their Ignorance
5. A Brief Moment of Clarity Broke Through the Deafening Hum, but it was too Late
6. Our Happiest Days Slowly Began to Turn into Dust
7. The Sixth Extinction Crept Up Slowly, Like The Sunlight Through The Shutters, As We Looked Back In Regret
12 Nisan 2010 Pazartesi
Sharon Jones
27 Mart 2010 Cumartesi
Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali
Fakat Raif sabundan anlamaz. Raif daha çok resim yapar. Resim yaparda, yaptığı güzel resimleri, içinden bir parçayı başkaları görecek diye hocalarına götürmezde, kötülerini dizer hocalarının önüne. Raif Almanya'ya gider. Gider gitmesine de amacı ressamların en önemlilerinin bulunduğu bu Avrupa ülkesinde son gelişmeleri öğrenmek, kültürünü geliştirmektir. Raif burada aklında hiç olmasa da ruh ikizini bulur...
----- Kitabı okuyacaklar atlasınlar, Scotty emin olu ver :)Raif Almanya'da Maria Pudner ile tanışır. Bir mevsimi geçen tanışıkları süresince Raif hayatının en mutlu günlerini geçirir. Her ne kadar o en mutlu günlerini geçirdiğini düşünsede aslında Maria onu gerçekten sevdiğini kendine itiraf edememektedir. Raif'e kalsa Maria ile evlenip, ömrünü orada noktalayacaktır. Fakat Raif'in babası ondan önce davranır ve ölüm haberi telgrafla oğluna ulaştırılır. Raif çaresiz Maria'yı bırakıp yurduna döner.
Raif yurduna dönerken Maria'yı yanına aldıracağına söz verir ve karşılıklı yazışma adreslerini verirler. Mektuplar gelir gider. Hatta Raif Anadolu'da ki evlerine yeni eşyalar aldırır, her ne kadar ölü babasının mirasını enişteleri gasp etmiş olsalarda. Gel gelelim, Maria'dan haber gelmez olur.Yıllar sonra, bir gün Raif efendi yürürken Almanya'da kaldığı pansiyondaki komşusu Ankara'da memur olan Raif'in önüne çıkar. Yaptıkları konuşma sonucu Raif anlarki Maria hastalanmış ve ölmüştür. Eski komşusunun yanında bir kız vardır. Kız Raif'in kızıdır. Raif bunca yıldır, Maria bir daha kendisine yazmadığı için, ruh ikizi bile ona sırtını döndü diye insanlarla iletişime geçmemiştir. Evet, evlenmiştir, çocukları vardır. Ama ne işinde hak ettiği pozisyondadır. Ne aile yaşamında hak ettiği değeri vardır.
Raif Ankara tren garından kalkan trenin localarından birine bakar. Locanın içinde bugüne kadar hiç görmediği kızı, onu hiç tanımadan Ankara'dan belki de bir daha dönmemek üzere ayrılmaktadır. Evinde onu karısı beklemektedir, çocukları beklemektedir, kayınçoları beklemektedir... Raif evine döner. Aynı gün kızına bir defter alır. Deftere tüm bu olayları en ince detayına kadar yazar. 24 saat sonra sanki hiç bir şey olmamış gibi defteri iş yerindeki çekmecesine kitler. Defter on yıl boyunca iş yerinde gizli kalır. Ta ki Raif Efendi ölecek hale gelene kadar. Mesai arkadaşı defteri eve getirirken Raif ona defteri ne isterse onu yapmasına izin verir. Ne de olsa artık ömrü kalmamıştır.Raif beyin mesai arkadaşı defteri okur.
----- Tamam Scotty okurları tekrar yazı ile baş başa bırakabilirsin...Ama bir kişinin ruh ikizini bulması bazen hayatını onunla geçirmesine yetmemektedir, ya da yeter mi? Raif Bey'in hikayesinde Sabahattin Ali bu noktanın üzerinde duruyor. Türk yazarlara yaptığım bu ziyaretten hiç sıkılmadım arkadaşlar. Mutlaka zaman ayırın ve Sabahattin Ali'nin bu romanını okuyun....
----- Işınlayabilirsin Scotty :)
18 Mart 2010 Perşembe
Kim Öldü???
Bugün şehitleri anma günüymüş. TSK'nın sitesini haber ile ilgili bilgi ararken öğrendim. Umarım hepsi haklarını helal ederler bizlere. Gelelim şehit kardeşimize. Adı İsa, soyadı Keskin, Samsunlu, 21 yaşında, Jandarma Komando Onbaşı. Ne bir fotoğrafı var ne de durumun detayı. İnternette bile sadece memleketi, yaşı yazıyor.
Bende ancak bu kadarını yapıp buraya not düşüyorum. İsa Keskin şehit oldu...
Hurt, Johnny Cash
Tek gerçek olan acıyı hissetip hissetmediğini anlamak için kendine iğne batırdığını söyleyen Johnny Amca, bunca yıl sonra her tanıdığı kişinin onu terk edip öteki tarafa gittiğini :/, geri kalanlarında sahip olduğu kendi tanımıyla çöplük imparatorluğunu alabileceğini söylüyor.
Yeteri kadar pesimist olamadım, biraz daha pesimizm diyorsanız, günde üç sefer dinlemenizi salık veriyorum. Doz aşımlarında müessesemiz sorumlu değildir :)
------ Kaptan'ın seyir defterine ek
Son zamanlarda geri sararak dinlemekte olduğum Jamais Vu tarzı parçalar yapan grup arayışım sonucu ulaştığım Thrice ve Soasin'in albümlerini dün itibari ile ele geçirmiş durumdayım :) Yorumlarımı ileriki yazılarda görürsünüz...
------ Işınlayabilirsin Scotty :)
15 Mart 2010 Pazartesi
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nazım Hikmet
Kitabı okuyacaklar burayı atlasın!!!
Hele kitaba adını veren İsmail'in bir "yaşamak güzel şey be kardeşim" deyişi var ki, orada bu insanların nasılda sadece bir idael uğruna, kimsenin onlara inanmasa bile hayatlarını yok ettiklerini, nasıl geri adım atmadıklarını, ideallerine ne kadar bağlı olduklarını bir kez daha görüyorsunuz. Yenilmeyen bir şey varsa insanların bağlı oldukları düşünceler diye sesleniyor Nazım her satırda.
Artık devam edebilirsiniz :)
Sonuçta hikayemiz Ahmet isimli Nazım'ın kendine benzettiği Paşa oğlu olan bir komünistin, İzmir'de kuduz salgını varken, bir köpek tarafından ısırılmasıyla kuduz olup olmadığını anlamakla geçirdiği günleri anlatıyor. Ahmet dışarı çıksa polisler tarafından tutuklanıp hapse atılacak. İşkencede primi olacak. Tek kuduz tedavi merkezide İstanbul'da o yıllarda ve oraya gitmesi kesin tutuklanması demek. İzmir'de kalırsa da ya kuduz olacak ya da olmayacak çünkü onu ısıran köpeği bulupta kuduz olup olmadığını öğrenemiyorlar. Bu ikilem içinde Ahmet İzmir'deki komünist evinde kalıyor. Her gün duvara bir çizik atıyor. Kuduzla alakalı kitaplar alıyor ve 41 gün içerisinde ya kuduracağını ya da yaşayacağını öğreniyor. Arkadaşları çaresiz aspirin ve uyku ilacı taşıyorlar Ahmet'e.
Her karakteri, her kelimesi içinizi parçalayacak bir dönem romanı sunuyor Nazım Hikmet. Tavsiye ediyorum...
10 Mart 2010 Çarşamba
Şubat 2010
Kitap Kurtuluş Savaşı'nın ardından Türkiye ve Yunanistan'daki vatanlarından sürülen Türk ve Yunan göçmenlerin durumunu gözler önüne sermeye çalışıyor. Bunu da Antalya açıklarında Karınca Adası'nda yaşayanların hayatlarına konuk ederek yapıyor Yaşar amcamız. Adadaki rum halkına önce Mustafa Kemal tarafından bir tebligat yapılacağının dedikodusu ulaşıyor. Dedikodu kıyı kasabasındaki halkın adaya ucuza mal alma amacıyla gitmesi ile adalıların kulağına kadar geliyor. Ardından hikayemiz ada boşaltıldıktan sonra adaya kalmaya gelen Poyraz Musa isimli Kurtuluş Savaşı gazisi kahramanımızın başından geçenleri anlatıyor. Her sayfada olacakları biraz daha merak ediyorsunuz. Anlatılanlardan yola çıkarak Çanakkale ve Sarıkamış'ta savaşan Rum kökenli Türk vatandaşlarını araştırdım. Gerçekten ülkemizin çok kültürlü yapısının aslında nasılda Avrupa'dan yüzyıllar önce var olduğunu ve nasıl emperyalizm aracılığıyla tahrip edildiğini, böl parçala yönet mantığının nasıl işlediğini en iyi gösteren kanıtlardan biri bu tarihsel gerçek.
Kısaca bu kitabıda okumanızı şiddetle tavsiye ederim, eğer bugüne kadar okumadıysanız.
Kitaptan arta kalan zamanımda da Call of Duty Modern Warfare 2'yi sıkıştırdım :) Senaryosu ile yine komplo teorileri üzerine zaman geçirenleri tetikleyen bir oyun çıkarmışlar. Sonu yine ilk oyundaki gibi etkileyici. Oyunun ara videolarında ABD Genel Kurmay Başkanı'nın "en büyük sopa bizde, ama sopayı tutanın kim olduğuda çok önemli", "sizlere demokrasi veremeyiz ama nasıl alabileceğinizi gösterebiliriz", şeklindeki replikleride oyunun nasıl bir propoganda malzemesi haline getirildiğini gösteriyor. Yine de sağlam bir fps oynamak isteyen arkadaşlara bir numaralı tavsiyemdir.
Bunun haricinde aya kötü başlayıp, sonradan neyseki toparlamayı başardığımı söyleyebilirim :) Böylece yılın en kısa ayınıda atlatmış oldum. Ben bütün bunları yaparken, dünyamızda yüz binlerce kişi açlık, kalp krizi, terör, stres, vb pek çok nedenle hayata veda etti. Onlar veda ederkende bir o kadar yeni ruh aramıza katıldı tertemiz ve ufacık bedenleriyle.
19 Ocak 2010 Salı
Boş Zamanlar...
16 Ocak 2010 Cumartesi
Darksiders
GOW 3'ün rakipleri arasında yer alan iki yeni oyundan biri olan Darksiders ülkemizde de piyasaya çıktı. GOW'u çok az oynamış biri olarak oyunun kendine özgü ama GOW'un başarılı yönlerini almış bir aksiyon oyunu olduğunu söyleyebilirim. Komboları hiç zorlanmadan yapabiliyorsunuz. Grafikleri ise WOW benzeri, karikatür tarzında. Fakat mahşerin dört atlısından Savaş'ı oynadığımız oyunda açılan her bölümle War gücüne güç katması ve önüne geleni paramparça etmesi gerçekten oyuna sizi bağlıyor.
GOW 3'den önce sanırım bir de EA'in Dante's Inferno'sunu göreceğiz raflarda. O oyunuda merakla bekliyorum.
Bol oyunlu günler...
Bulutlar
Rüzgar almıştı sırtına, götürüyordu hepsini,
Sana anlatabilmek için her gördüğüm rüyayı,
Başımın ucuna koyduğum kalem ile kağıda uzandım,
Nasıl yazacağımı düşündüm bulutların güzelliğini,
Elim ise dinlemiyordu beni,
Yazmak yerine istediklerimi,
Tek gerçeği karalıyordu,
Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum...