31 Ekim 2011 Pazartesi

Amazon'un Kindle'ı - Yaktın Bizi!!!

Bugün böyle faal geçti Scotty. Uzun zamandır aklımda olupta bir türlü yazamadığım şeyleri toparladım. Bu listemin başımda olup da paylaşımda sona kalan Kindle Fire. Canlı izleyen var mı bilmiyorum ülkemiz de ama internetten takip eden kitle umarım fazladır. Amazon'un CEO'su Jeff Bezos, daha Steve Jobs ölmeden ama görevinden kendi isteğiyle ayrılmışken simsiyah bir LCD duvarının önünde yavaş yavaş konuşmaya başladı.

* 7 inçlik IPS (dar açılarda görüntü kayıpsız) dokunmatik ekran,
* Çift çekirdekli işlemci,
* 410 gram ağırlık,
* Amazon'un sahip olduğu tüm içerik (100.000 film ve tv programı, 17 Milyon şarkı),
* Android işletim sistemi ve sayesinde Android Uygulamaları,
* Tahmin edebileceğiniz gibi milyonlarca kitap ve dergi,
* Amazon Cloud içerisinde tüm satın alınan içeriğin bedava barındırılması (bu içeriğin dilendiği gibi Kindle Fire'dan silenebileceği ve istendiğinde tekrar indirilebileceği demek),
* Amazon Cloud'a kolay erişim sağlayan Kindle Fire'a özel Silk (Amazon'un özel) browser'ı,

* 8 GB HDD kapasitesi,
* Wi-fi,
* USB bağlantısı,
* 7 saat video izlemeye yetecek pil ömrü...

Liste böyle uzayıp gidiyor. Pekii Amazon'u Apple'ın ve hatta Microsoft'un karşısına rakip olarak getirebilecek bu olaylar silsilesi nasıl gelişti? Amazon 1995 yılında internet balonunun şişmesine yakın bir zamanda kuruldu. İlk kitabını bir yıl sonra sattı. O günden itibaren hissedarlar Jeff'in ilk iş planındaki finansal geri dönüş hızının çok yavaş olduğunu belirte dursunlar, internet balonu ile havalanan şirket rakipleri gibi boş adımlar atmak yerine Jeff'in iş planındaki A'dan Z'ye tüm ürünlerin en az hata ile sunulması hedefi ve pek çok farklı ürün kombinasyonu ve teknolojinin doğru takibi sayesinde hızla büyümeye başladı.

Yaptığı haraketlerde hep büyük stratejisini izleyen Bezos yavaştan cloud computing ve içerik genişletme çalışmalarına yoğunluk verdi ve Kindle'ı ile kendi alanındaki rakiplerinin önüne geçti. Hele Fire ile Apple ve Microsoft'un rakibi haline gelmiş oldu. Hala ülkemiz yerine Papua Yeni Gine'de satılan Kindle ürünleri birde bizim ellere gelse tadından yenmeyecek.

Tavsiyem Amazon'u yakından takip etmeniz. Zira buradan daha çok yenilikler geliyor olacaktır diye düşünüyorum.

11 Ekim 2011 Salı

Eco'nun Akıl Almaz Dönüşü!!!

Umberto Eco...
Pek çok kişi için Gülün Adı ile özdeşleşmiş bir Profesör ve muhteşem bir yazar. Benim içinse tadına doyulmaz Foucault Sarkacı'nın yazarı. Eco ayrıca çalışmaları ile İtalya Üstün Hizmet Madalyası sahibi. Foucault Sarkacı'nın sayfalarını çevirdikçe tarihi adım adım gözlemliyorduk. Uzun süredir sessiz kalan Eco, geçen sene tamamladığı son kitabıyla yine Klise ve Yahudi camialarını yerinden oynatan fikirleri ile dikkati üzerine çekmişti. Sabırlı bekleyişimiz sonunda kitap; Yapı Kredi ve Can Yayınları için yaptığı çevirilerle tanıdığımı Eren Yücesan Cendey tarafından çevrilerek Doğan Kitap tarafından kütüphanelerimize kazandırıldı. Şiddetle tavsiye ediyorum.
İyi okumalar...

Sonunda! Opeth - Heritage

Merhaba, Sonunda Opeth'in son albümüne geçen ayın 12'sinde kavuştuk. Albüm Opeth severler arasında forumlardan aldığım bilgilere göre kutuplaşma etkisi yapmış. Arkadaşlarım arasında Opeth'i hiç bilmeyen ve onların dili ile güzel müzik dinleyenler arasında hızla beğenilme başarısı var. Tam tip olarak albüm bildiğiniz progressive olmuş ama arada gelen sesler bir anda parçayı jazzın köşesine sürükleyip orada bırakıyor. En çok da çaldığım bongonun sesini duyunca şaşırdım albümde. Müzik dinlemeyi seviyorsanız kesin kes bir kulak kesilmenizi tavsiye ederim şuraya...

Özellikle önerebileceğim parçalar arasında bütün albüm var :P Ama illa bir parça söyle derseniz Devil's Orchard ve I Feel The Dark derim...

Bol müzikli günler Scotty, kapıyı açık bırakma sakın!!!

Moore'un Üstüne Kanun Tanımam Diyenlere!!!

Moore Kanunlarını daha önce burada değinmiştik. Bugün yine her zamanki gibi teknoloji haberlerine göz atarken yep yeni bir teoriyle karşılaştım.

Moore Kanunun paralelinde olmasa da aynı mantıkla yola çıkan Stanford Üniversitesi Profesörlerinden Jonathan Koomey işlemci hızı gibi bir değişken yerine bilgisayarların tam kapasite çalıştığında ne kadar elektrik harcadığı üzerine eğilmiş.

Koomey'nin araştırmalarının detaylı bir kronolojisine buradan, sonuçlandırdığı ve IEEE'ye (Institute of Electrical and Electronics Engineers) ait dergide yayınlanan teorisine buradan erişebilirsiniz.

Pekii Koomey ne diyor? Koomey önce beş bilgisayar (ENIAC - ilk geliştirilen bilgisayar -, IBM PC XT ve AT (83 ve 84 model IBM bilgisayarları), 2008 model bir laptop ve bir pc) üzerinde yaptığı çalışmalarla Moore kanunu ne kadar temsili bir grafik çıkarabileceğini gözlemlemiş (saniyede yaptıkları işlem sayıları/üretim yılı. Ardından bu beş bilgisayarın ne kadar elektrik harcadıklarını gösteren bir grafik oluşturmuş. İlk elde ettiği grafik çok bir şey ifade etmese de en azından zamanla doğru orantılı olarak enerji sarfında bir azalmanın görülebildiğini tespit etmiş.

Bu grafiği NERSC (National Energy Research Scientific Computer Center)tarafından 83'de üretimine başlanan ve şu anda dünyanın en hızlı bilgisayarları arasında yer alan NERSC 1, 2, 3, ve 5'i katarak genişletince Koomey gerçekten teorisinin doğruluğuna inanmış. Bu bulgularını ikincil kaynaklardan farklı bilgisayar ve sunucuların kilowatt başına yaptıkları işlem adetleri ile zenginleştirince uluslararası kendisine ün getiren ve yeni yayınlanan, yukarıda da yer verdiğim teorisinin doğruluğu istatistiksel olarak kanıtlamış: "1940 yılından itibaren bilgisayarların kilowatt başına işlem hızı 1,6 yılda bir iki katına çıkmaktadır".

Moore'un Kanunu ve Koomey'in Teorisi bir araya geldiğinde, üstlerine de Amerika ve Uzak Doğu'da yaygınlaşmamış örnekleri ile birlikte geliştirilmekte olan gün/ortam ışığı yoluyla şarj edilebilir pc örnekleri konulduğunda karşımıza her iki yılda bir iki kat daha kuvvetli olmasına rağmen üç kat daha az enerji harcayan, giderek artan hızda da online bağları bulunan bilgisayarların yakın gelecekte nasıl bir ortam oluşturacaklarını hayal edemiyorum. Belki de sadece parmak izi büyüklüğünde silikon ve bir ev bilgisayarından katlarca fazla işlem yapıp sadece beyin hücrelerimizdeki elektrik akımı ya da güneş enerjisinden beslenebilecek bir nesil işlemcilerle karşılacağız. Bunların online olarak birbirleriyle konuşma olasılığı da bana hep Kurzweil'in Tekiliyet (singularity) teorisini hatırlatıyor.

Scotty ışınlamana gerek kalmayacak sanırsam yakında, zira burada ben kendi kendimi ışınlıyor olacağım. O ana kadar ışınlayabilirsin...